İslam'ın Mekke'de yayılmaya başlamasıyla Mekke halkı iki kısma ayrıldı:
Müşriklerin Müslümanlara karşı davranışları, beş safha geçirdi: Alay, hakaret, işkence, ilişkileri kesme (boykot), memleketten çıkarma ve öldürme (şiddet politikası). 1- Alay ve Hakaret DönemiKureyşliler başlangıçta Hz. Muhammed'in (S.A.S) peygamberliğini önemsememiş göründüler. İman etmemekle beraber, putlar aleyhine söz söylemedikçe, Hz. Peygamber'in (S.A.S) davetine ses çıkarmadılar. Yalnızca, Resulullah'ı (S.A.S) gördüklerinde, "İşte gökten kendisine haber geldiğini iddia eden." diyerek eğlendiler. Müslümanları alaya alıp küçümsediler. Böylece "alay devri" başlamış oldu. Kur'an-ı Kerim, onların bu tutumlarını bize bildirmektedir: "Suçlular, şüphesiz müminlere gülerlerdi. Yanlarından geçtiklerinde, birbirlerine göz kırpıp, kaş işaretiyle istihza ederlerdi. Arkadaşlarına döndüklerinde, eğlenerek (neşe içinde) dönerlerdi. Müminleri gördüklerinde, 'bunlar gerçekten sapık kimseler' derlerdi." (El-Mutaffifin Suresi, 29-32) Putlarla ilgili, "Siz de Allah'ı bırakıp tapmakta olduklarınız (putlar) da hiç şüphesiz cehennem odunusunuz." (El-Enbiya Suresi, 98) anlamındaki ayet-i kerime inince, müşrikler son derece kızdılar. Artık Müslümanlara düşman olup, hakaret ettiler. Böylece, "hakaret devri" başladı. Kureyş'in puta tapıcılıkta yararı vardı. Mekke puta tapıcıların merkezi durumundaydı. Kabe ve civarındaki putları ziyaret için gelenlerle Mekke her gün dolup taşıyor, bu yüzden Kureyş hem para hem itibar kazanıyordu. Mekke'de Müslümanlık yayılırsa bütün bu menfaatler elden gittiği gibi, diğer kabileler Kureyş'e düşman olabilirlerdi. Üstelik Müslümanlık herkesi eşit sayıyor, soy-sop, asalet, zenginlik-fakirlik farkı gözetmiyordu. Bu yüzden Kureyş ileri gelenleri Müslümanlığı kendi çıkarları için tehlikeli gördüler. Müslümanlığın yayılmasını önlemek ve ortadan kaldırmak için her çareye başvurdular. 2- İşkence DönemiA) Kureyş'in Ebu Talib'e BaşvurmasıKureyş'in ileri gelenlerinden oluşan bir heyet, Haşimoğullarının reisi Ebu Talib'e gelerek: "Kardeşinin oğlu ilahlarımıza hakaret ediyor, dinimizi yeriyor, bizi aptal, dedelerimizi sapık gösteriyor. Ya O bu işten vazgeçsin, yahut sen himayeden vazgeç de biz hakkından gelelim." dediler. Ebu Talib onları tatlılıkla savdı. Hz. Peygamber'in (S.A.S) eskisi gibi görevine devam ettiğini görünce yeniden Ebu Talib'e geldiler: "Artık sabır ve tahammülümüz kalmadı. Ne olacaksa olsun, iki taraftan biri yok olsun, diğeri kurtulsun." diye tehdit ettiler. Ebu Talib durumun nazik olduğunu gördü. Bütün Kureyş'e karşı koyamazdı. Yeğeni Hz. Muhammed'e (S.A.S) durumu anlatarak: "Bak oğlum, akraba arasında düşmanlık sokmak iyi olmaz. Sen yine dinine göre hareket et, ama onların putlarını aşağılama, onlara sapık deme. Kendini de beni de koru, bana gücümün üstünde yük yükleme." dedi. Hz. Peygamber (S.A.S) üzüldü. Artık amcası da kendisini koruyamayacaktı. Müslümanlar henüz sayıca az ve zayıftı. Mübarek gözleri yaşlarla dolarak: "Ey amca, Allah'a yemin ederim ki, onlar sağ elime Güneş'i, sol elime de Ay'ı koysalar, ben yine görevimi bırakmam." diyerek ayrılmak üzere yerinden kalktı. Yeğeninin gücenmesine dayanamayan Ebu Talib: "Ey kardeşimin oğlu, istediğini söyle, yemin ederim ki, seni hiçbir zaman, hiçbir şey karşısında himayesiz bırakacak değilim." dedi. Daha sonra Ebu Talib, Haşimoğullarını toplayarak durumu anlattı ve Kureyş'e karşı aile şerefi adına Hz. Peygamber'in (S.A.S) korunmasını istedi. Ebu Leheb'den başka bütün aile fertleri, Müslüman olsun, olmasın, bu teklifi kabul ettiler. B) Kureyş'in Hz. Peygamber'e (S.A.S) BaşvurmasıEbu Talib'e yaptıkları müracaatlardan bir sonuç alamayınca Kureyş uluları bizzat Hz. Peygamber'e (S.A.S) geldiler: "Ya Muhammed! Sen soy ve şeref yönünden hepimizden üstünsün. Fakat Araplar arasında, şimdiye kadar hiç kimsenin yapmadığını yaptın; aramıza ayrılık soktun, bizi birbirimize düşürdün. Eğer maksadın zengin olmaksa, seni kabilemizin en zengini yapalım. Reislik istersen, başkan seçelim. Evlenmek düşünüyorsan, Kureyş'in en asil ve en güzel kadınları ile evlendirelim. Eğer cinlerin kötülüğüne kapılmışsan, seni tedavi ettirelim. İstediğin her fedakarlığa katlanalım. Bu davadan vazgeç, düzenimizi bozma." dediler. Resulullah (S.A.S): "Söylediklerinizden hiçbiri bende yok. Beni Rabb'im size peygamber gönderdi, bana kitap indirdi. Cenab-ı Hakk'ın emirlerini size tebliğ ediyorum. İman ederseniz, dünya ve ahirette mutlu olursunuz. İnkar ederseniz, Cenab-ı Hak aramızda hükmedinceye kadar sabredip bekleyeceğim. Putlara tapmaktan vazgeçip, yalnızca Allah'a ibadet ediniz." diye cevap verdi. "Bizim 360 tane putumuz Mekke'yi idare edemezken bir tek Allah dünyayı nasıl idare eder." diyerek gittiler. "O kafirler, içlerinden bir uyarıcının (peygamberin) geldiğine şaştılar. 'Bu yalancı bir sihirbazdır' dediler. O (peygamber) bütün ilahları tek bir Tanrı mı yapmış? Bu cidden şaşılacak bir şey." dediler." (Sa'd Suresi, 4-5) C) İlk Müslümanların Gördükleri Eza ve CefalarMüşrikler, Ebu Talib ve Hz. Peygamber'le (S.A.S) yaptıkları görüşmelerden netice alamayınca Müslümanlara eziyet ve işkenceye başladılar. Hz. Ebu Bekir, Hz. Osman gibi kuvvetli ve itibarlı bir aileye mensup olanlara pek ilişemiyorlardı. Fakat kimsesiz, fakir Müslümanlara, özellikle köle ve cariyelere cihan tarihinde eşine rastlanmayan vahşet derecesinde işkenceler yapıyorlardı. Ebu Füheyke, Habbab, Bilal, Suhayb, Ammar, Yasir ve Sümeyye bunlardandı. Safvan b. Ümeyye'nin kölesi olan Ebu Füheyke, efendisi tarafından her gün ayağına ip bağlanarak, kızgın çakıl ve kumlar üzerinde sürükletilirdi. Demirci olan Habbab, kor halindeki kömürlerin üzerine yatırılmış; kömürler sönüp kararıncaya kadar, göğsüne bastırılarak kıvrandırılmıştı. Ammar'ın babası Yasir, bacaklarından iki ayrı deveye bağlanıp, develer ters yönlere sürülerek parçalanmış, kocasının bu şekilde vahşice öldürülmesine dayanamayıp müşriklere karşı söz söyleyen Sümeyye, Ebu Cehil'in attığı bir ok darbesiyle öldürülmüştü. Halef oğlu Ümeyye, kölesi Habeşli Bilal'i her gün çıplak kızgın kumlar üzerine yatırır, göğsüne kocaman bir taş koyarak güneşin altında saatlerce bırakır; Hz. Peygamber'e (S.A.S) küfretmesi, Müslümanlığı terk etmesi için eziyet ederdi. Bir gün, ellerini ayaklarını sımsıkı bağlayarak boynuna bir ip geçirmiş, sokak çocuklarının eline vererek çıplak vücudunu kızgın kumlar üzerinde Mekke sokaklarında sürütmüştü. Sırtı yüzülüp kanlar içinde kalan Bilal, bu durumda yarı baygın halde bile "Ehad, Ehad" (Allah bir, Allah bir) diyordu. Anne ve babası vahşice öldürülen Ammar, gördüğü işkencelere dayanamamış, müşriklerin istedikleri sözleri söylemişti. Ellerinden kurtulunca, ağlayarak Hz. Peygamber'e (S.A.S) durumu anlatmış, Resulullah (S.A.S) de: "Sana tekrar eziyet ederlerse; kurtulmak için yine öyle söyle" demişti. Hz. Ebu Bekir, müşrik sahiplerinin işkencelerinden kurtarmak için, yedi tane Müslüman köle ve cariyeyi büyük bedeller ödeyerek satın alıp azat etmişti. Resulullah'ın (S.A.S) müezzini Bilal bunlardandı. Haşimilerden çekindikleri ve Ebu Talib'in himayesinde olduğu için önceleri Resulullah'ın (S.A.S) şahsına dokunamıyorlardı. Zamanla "mecnun, falcı, şair, sihirbaz" gibi sözler söylemeye başladılar. En sonunda fırsat buldukça O'na da hakaret, işkence ve her türlü kötülüğü yapmaktan çekinmediler. Geçeceği yollara dikenler döküyorlar, üzerine pis şeyler atıyorlar, kapısına kan ve pislik sürüyorlar, evinin önüne pislik atıyorlardı. Bir defa Harem-i Şerif'te namaz kılarken "Ukbe b. Ebi Muayt" saldırıp boğmak istemiş, Hz. Ebu Bekir kurtarmıştı. Başka bir zaman, Kabe'nin yanında namaz kılarken, Ukbe b. Ebi Muayt Ebu Cehil'in teşvikiyle yeni kesilmiş bir devenin iç organlarını, secdeye vardığında üzerine atmış; kızı Fatıma yetişip üzerindeki pislikleri temizledikten sonra, başını secdeden kaldırabilmişti. Müşriklerin kötülükleri giderek dayanılmaz bir duruma gelmiş, Müslümanlar Mekke'de barınamaz hale gelmişlerdi. |
Mekke'nin puta tapıcılık merkezi olması ve Kureyş'in putlara tapmaktan maddi ve manevi çıkar sağlaması, İslam'ın yayılmasını engellemek için neden bu kadar şiddetli tepki gösterdiklerini açıklıyor. Kureyşliler, Hz. Muhammed'in (S.A.S) peygamberliğini kabul etmemekle beraber, başlangıçta alay ve hakaretle tepki verdi. Ancak zamanla bu durum, eziyet ve işkenceye kadar vardı. Peki, bu dönemde yaşayan Müslümanlar olarak, yaşadığınız zorluklarla nasıl başa çıkıyordunuz ve bu baskılar karşısında neler hissediyordunuz?
Cevap yazMekke'nin Durumu
Mekke'nin puta tapıcılık merkezi olması, Kureyş'in ekonomik ve sosyal yapısını derinden etkiliyordu. Bu durum, İslam'ın ortaya çıkmasıyla birlikte tehdit altına girdi. Kureyşlilerin Hz. Muhammed'e karşı gösterdiği tepkiler, aslında kendi çıkarlarını koruma çabasının bir yansımasıydı.
Zorluklarla Baş Etme
Müslümanlar olarak yaşadığımız zorluklarla başa çıkmak için dayanışma içinde olmak önemliydi. Birbirimize destek olmak, moral vermek ve inancımızı pekiştirmek için toplu ibadetler yapmak, bu süreçte en fazla başvurduğumuz yöntemlerdendi. Ayrıca, sabır ve metanetle mücadele etmenin, inancımızı güçlendireceğine olan güvenimiz, bize bu zor zamanlarda büyük bir motivasyon sağladı.
Duygular ve Düşünceler
Baskılar karşısında hissettiğimiz duygular karmaşık bir yapıdaydı. Korku, endişe ve çaresizlik gibi hislerin yanı sıra, inancımızın gücü sayesinde oluşan bir cesaret duygusu da vardı. Her ne kadar eziyetlere maruz kalsak da, Allah'a olan bağlılığımız ve O'nun yardımına olan inancımız, bu zor günleri atlatmamıza yardımcı oldu. İslam’ın yayılması için verilen mücadelenin, sadece bireysel değil, toplumsal bir dönüşümün parçası olduğuna inanmak, bize bir umut ışığı oldu.